2.Osmanlı - Alman Misyonu Ekibi soldan sağa Kazım Bey, von Hentig, Walter Röhr, Mahendra Pratap, Kurt Wagner, von Niedermayer, Günther Voigt, Barakatullah. Kaynak Stiflung Biblotheca Afghanica

OSMANLI-ALMAN AFGANİSTAN MİSYONLARI (1914-1916)

Egehan Altınbay

Birinci Dünya Savaşı, hatırlanacağı üzere yalnızca küresel ölçekli askerî veya siyasi bir çatışma değildi. Aynı zamanda sahne arkasında casusluk, istihbarat toplama ve gizli harekat gibi el altından yürütülen bir mücadele ile savaşın gidişatını etkilemeye ve muharip kuvvetlere karşı stratejik avantaj sağlamaya çalışılan bir arenaydı. Başarılı olabilen gizli faaliyetler savaşın gidişatını değiştirecek potansiyele sahipti ve devletler savaş süresince Arabistanlı Lawrance, Wilhelm Wassmuss, Sidney Reilly gibi etkili bireyler üzerinden ideolojik, dinî, sosyo-ekonomik tahribat veya kışkırtıcı başka faaliyetler yoluyla düşmanlarının mücadele kudretlerini iktidarsızlaştırmayı denediler.

Bu gizli faaliyetler arasında Afganistan’a düzenlenen Osmanlı-Alman gizli misyonlarının[1] (1914-1916)[2] ayrı bir yeri vardır. Başlangıçta Afgan Emiri Habibullah ile yarı-resmî bir diplomatik etkileşim kurmak amacıyla düzenlenen bu seferler, Alman ve Osmanlı imparatorluklarının stratejik hedeflerini yerine getirmek ve kırılgan durumda olan İngiliz Hindistan’ı ile Rus Orta Asya’sında karışıklık çıkarmak üzere gönderilmişti. Alman-Osmanlı-Hint asimetrik savaş planlarının bir parçası olan Afganistan gizli misyonunun muhtelif hedefleri vardı; bunlar cihat çağrısını Afganistan ve Orta Asya’ya yaymak, Afganları İtilaf Devletleri’ne karşı savaşa girmeye ikna etmek, Hindistan ve Türkistan’da gerçekleştirilecek sonraki harekatlar için Afganistan’ın bir üs olarak kullanılmasına Afgan Emiri Habibullah’ın izin vermesini sağlamak ve İngiliz mevcudiyetine karşı isyan planlayan Hint devrimcilere yardım temin etmekti.

Bu makale, söz konusu Osmanlı-Alman misyonlarının bir tahlilini yaparak Alman ve Osmanlı imparatorluklarının Doğu’daki amaçlarını, seferlerin nedenlerini, misyonlarda yer alan ilginç kişilikleri, taraflar arasındaki etkileşimleri ve yolculuğun sonuçlarını veya yansımalarını incelemektedir. Afganistan’a düzenlenen seferler üzerinde olumsuz etkide bulunan belirli faktörler olduğu, bu faktörlerin Alman ve Osmanlı imparatorluklarının Asya’daki geniş kapsamlı stratejik hedeflerinin ve Türkistan-Afganistan bölgelerindeki genel cihat planlarının başarısız olmasına birer etken oluşturduğu sonucuna varıyor.

Afganistan misyonları, Panislamizm’i kırılgan İtilaf Devletleri coğrafyalarında karıştırıcı bir unsur olarak kullanmayı hedefleyen geniş çaplı Osmanlı-Alman Cihat tasarısının bir alt kümesiydi. Alman Genelkurmayı ve Osmanlı Savaş Bakanlığı, Afganistan’ı Almanlar, Türkler ve Hint devrimciler için İngiliz Hindistan’ı ve Rus Türkistan’ına yönelik tahribat operasyonlarına bir üs temin etmek ve bu bölgelere cihat düşüncesini zerk etmek amacıyla elde edilmesi önemli bir coğrafya olarak görüyordu. Ayrıca Afgan halkının İngiltere ve Rusya’ya karşı düşmanca yaklaşım içinde olup cihat propagandasına olumlu tepki verme olasılığı ile Afgan süvarilerinin Kuzey Hindistan’a yapacağı akınlarla Batı Cephesi’ne gönderilecek olan Hint-İngiliz birliklerinin Hindistan’da kalmalarını sağlayacak olması, Alman ve Osmanlı askerî yetkililerinin Afganistan’a düzenlenecek bir misyona karar vermelerine neden olmuştu. Bu nedenle, Afganistan’ı savaşa katılmaya ikna etme misyonunu yerine getirmek üzere iki ekip gönderen İttifak Devletleri, İngiltere’nin en zengin toprakları olan Hindistan’ı batıdan (Teşkilat-ı Mahsusa ve Alman Doğu İstihbarat Bürosu) ve doğudan (Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Ghadar Yapılanmas)[3] ablukaya alma amacıyla hareket etmekteydiler.

Birinci Dünya Savaşı arifesinde, Afganistan dış dünyayla asgari bağlantısı olan, içine kapanık bir ülkeydi. 1905 yılı Dane-Habibullah Antlaşması Afganistan’ı iç işlerinde bağımsız, dış ilişkilerinde ise İngiltere’ye bağımlı hale getirmişti. Afgan Emiri ülkesini modernleştirmek istese de altyapı eksikliği, sınırlı sermaye, coğrafi koşulların sertliği ve süregelen muhafazakarlık toplumun gelişimini olumsuz yönde etkiliyor; Afganların modernleşme faaliyetlerini, reformları ve değişiklikleri desteklemeleri için çok küçük bir hareket alanı sunuyordu. Düşük okur-yazar oranları, yayımlanan yalnızca tek bir gazetenin (Siraj-ul Akhbar) varlığı ve yüksek eğitim koşullarının noksanlığı, Afganistan’ın sosyo-ekonomik anlamda 20. yüzyılın çok gerisinde olduğunu gösteriyordu.

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Emir Habibullah’ın Afganistan’ın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü tehlikede olmadığı sürece tarafsız kalacağını ilan etmesi, hem savaş sayesinde tam bağımsız olunabileceği umudundaki Afgan halkının, hem de Hindistan’da İngiliz karşıtı Panislam savunucularının Afganistan’dan siyasi destek gelmeyeceğini görmeleri nedeniyle tepkilere neden oldu. Emir siyasi tarafsızlığı benimsediği halde Afgan yöneticiler arasında ciddi bölünmeler vardı. Habibullah, bazı bakanlar ve Hindistan’la işbirliği içindeki tüccar sınıftan oluşan İngiltere yanlısı bir kesim; ulema, belirli kabile önderleri, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni destekleyen yenilikçi Afganlar, Emir’in kardeşi ve Afgan ordusunun bazı mensuplarından meydana gelen Osmanlı ve Cihat yanlısı grupla siyasi çatışma içindeydi. Bu nedenle, Emir Habibullah tarafsızlık politikasını bir tarafa koyması ve İtilaf Devletleri’ne karşı Büyük Harp’te yer alması için hatırı sayılır bir baskı altındaydı. Afgan iç politikasındaki bölünmeyi lehine çevirip Hindistan topraklarını karıştırmak isteyen Almanya, I. Dünya Savaşı’nın başlangıcından yalnızca birkaç ay sonra, Osmanlı Devleti’nin desteği ile Afganistan’ı özel görevlendirilmiş bir ekibin çabasıyla kazanma peşindeydi.

Birinci Osmanlı-Alman Afganistan Misyonu

Eylül 1914 sonlarına doğru[4] Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa, Rauf [Orbay] Bey’den Afganistan’a düzenlenecek bir sefere liderlik etmesini ve Kabil’deki ilk Osmanlı siyasi temsilcisi olmasını ister. Rauf Bey, hatıralarında Enver Paşa’nın kendisine “Sultan Mehmed Reşad’ın izole durumdaki Afganistan ile siyasi ilişkiler tesis etmeyi ve Afgan ordusunda modernleşme çalışmaları yapmayı son derece önemli bulduğunu” söylediğinden bahseder. Kendisine böyle bir görev verilmesine şaşıran Rauf Bey, sonrasında Enver Paşa’nın “Gerçek mesele Afganistan’ı İngilizlere karşı savaşa hazırlamak”[5] sözleriyle misyonun arka planını anlar. Bu görüşmenin ardından Rauf Bey hatıralarında çok önemli bir yorumda bulunur ve şöyle der: “Birinci Dünya Savaşı’nın bu düşmanca ortamında Alman İmparatoru, Afganları Hindistan’daki İngilizlere karşı kışkırtmayı ve harekete geçirmeyi düşünmüş, böyle büyük bir şeyi başarmak için de işi Kaiser’e büyük saygı duyan Enver Paşa vasıtasıyla halletmeyi yerinde bulmuş olmalı.”[6] Bazı kaynaklar, Afganistan’a böyle bir misyon yollama niyetinin Almanya tarafından değil de doğrudan Afgan Emiri’nden Osmanlı İmparatorluğu’na bağlılığını ifade eden bir mektup aldığını, Almanlara Afganistan’a silah ve para temin etmek suretiyle böyle bir misyonda yer almaları gerektiğini bizzat ileten Enver Paşa tarafından ortaya konulduğunu savunur.[7] Burada üzerinde durulması gereken nokta, Osmanlı İmparatorluğu’nun o anda savaşta taraf olmadığı halde bu işe girişmesi, Enver Paşa’nın Almanlarla böyle uzak ve tarafsız bir bölgede yürütülecek bir operasyon hakkında doğrudan etkileşimde bulunması ve böyle önemli bir misyon için bir deniz subayı olan Rauf Bey’i görevlendirmesidir.

Rauf Bey’in yanında misyonda görev almak üzere birçok Türk subayı görevlendirildi. Bunlar arasında en dikkate değer isimler seferin kurmay başkanı Binbaşı Ömer Fevzi [Mardini] Bey, özel seçilmiş subaylar olan Yüzbaşı Hasan Fehmi [Atakan] Bey ve Osman Tufan Bey’di. Görevlendirilen Türk birliği büyüktü; çeşitli orta kıdemlere mensup yirmiden fazla Türk askerî personeli sefere eşlik etmeleri için seçilmişti.[8] Rauf Bey aynı zamanda çevirmen olarak gruba eşlik eden bir Afgan’ın, Abdurrahman Nihad Bey’in varlığından söz eder. Osmanlı subaylarına ek olarak Almanlar da bu seferde yer alıyordu; misyona katılan önemli sayıda Alman askerî ve sivil yetkili vardı. Yalnız ilginç bir şekilde Almanların biri sivil biri asker olmak üzere iki farklı lideri vardı. Alman diplomatik temsilinin başında Wilhelm Wassmuss,[9] askerî personelin başında ise Oskar von Niedermayer[10] vardı. Öne çıkan diğer Alman üyeler Prof. Erich Zugmayer, Hans Jakob, Dr. Fritz Niedermayer, Hermann Consten, Walter Griesinger, Eduard Seiler ve Otto Schünemann idi. Bu misyonda bir de Hint mevcuttu; Dada Chanji Kersasp[11] ismindeki bu kişi İngiltere karşıtı Hint devrimcilerini temsil ediyordu. Afganistan üzerinden İngiliz Hindistan’ını tehdit etmek ve böylece Asya’da kendi etki alanını yaratmak umuduyla Afganistan’la diplomatik ilişkiler tesis etmek isteyen Almanlar, özellikle bu misyona büyük önem vermişti. Bu yüzden seferin öncelikli hedefi Orta ve Güney Asya’da bir ayaklanma teşvik etmek, Afganistan’ı İttifak Devletleri’nin yanına çekmek ve Afgan Emiri’ni cihada katılmaya ikna etmekti. Almanya ve Osmanlı genelkurmayları, amaçlarına ulaşamasalar bile bu misyonun Rusya ve İngiltere’yi Afganistan’ın Hint ve Türkistan sınırlarına çok sayıda birlik göndermeye mecbur bırakacağını ve böylece Avrupa cephelerindeki savaşma kabiliyetlerini felce uğratacağını umuyorlardı.

Ne var ki hedeflerine ulaşmak söyle dursun, bu ilk Osmanlı-Alman Afgan seferi asıl varış yerine bile ulaşamadan, hem çeşitli dahili ve harici karışıklıklar hem de İran topraklarını tek vücut halinde geçememeleri nedeniyle Mezopotamya ve İran sınır bölgesinde kendini feshetti.[12] Örneğin heyetlerin üç farklı lideri (Rauf Bey, Wassmuss ve Niedermayer) olduğu için misyona kimin liderlik ettiğine ilişkin açık bir talimat mevcut değildi, emir-komuta zincirinde anlaşmazlıklar ve katılımcılar arasında mühimmat ile paranın dağılımı konusunda sorunlar söz konusuydu ve Türklerle Almanların Mezopotamya, İran ve Orta Asya’ya yönelik stratejilerinin farklılık göstermesi misyonu çıkmaza sokmuştu. Bazı kaynaklar bunlara ek olarak Enver Paşa’nın Afganistan misyonu için daha küçük ve seçkin bir ekip yerine seferin gizliliğini zedeleyebilecek oldukça kalabalık bir Türk kuvveti oluşturması ve grubun bütün hareketlerinin kendisine rapor edilmesi konularındaki ısrarının Almanlar ile Türkler arasında bir anlaşmazlık yaratmış olabileceğini belirtir.[13] Enver Paşa’nın bu müdahalesiyle misyonun Osmanlı personelini Batı İran’ı Osmanlı egemenliğine sokmak ve Bağdat’ın doğu kanadını korumak gibi Afganistan meselesi dışında kullanmak istediği anlaşılmaktadır. Sefere olumsuz etki eden diğer karışıklıklar ise Almanların kendi içlerindeki -özellikle eylem planı konusunda farklılaşan militarist Niedermayer grubu ile diplomatik Wassmuss grubu arasındaki- sorunlar ve telsiz, harita, altın gibi malzeme sorunları idi. Böylelikle bir şekilde doğrudan Afganistan’a ilerlemek yerine Enver Paşa’nın emri üzerine Rauf Bey’in İran’da İngilizlere yönelik yürüttüğü askerî operasyonlar misyonun temel kimliğini değiştirmiş ve Almanların tek başlarına Kabil’e ulaşmak için Osmanlı grubundan ayrılmalarına neden olup misyonun oluşturulma amacını bozmuştur. 

İkinci Osmanlı-Alman Afganistan Misyonu

Ekibe olumsuz etki eden bu karışıklıklar yüzünden ilk Osmanlı-Alman Afganistan misyonu amacına ulaşamadı. Ne var ki ne Almanlar ne de Osmanlılar ve İngiliz karşıtı Hintliler bu faaliyetten vazgeçmeye niyetliydi. Bu defa İngiliz hakimiyetinden bağımsızlık kazanmayı savunan ve Hindistan’da bir Hindu-Müslüman devrimi organize etmek isteyen Hint akademisyenler, siyasi aktivistler ve bağımsızlık mücadelecileri tarafından Berlin’de İngiliz karşıtı bir organizasyon olarak kurulmuş Hint Komitesi’nin doğrudan yönlendirmeleriyle Almanya’da ikinci bir Afganistan misyonu organize edildi. 1915 başlangıcında Hint Komitesi Alman Dışişleri Bakanlığı’yla irtibata geçmiş ve Almanları bu sefer Berlin Hint Devrimci Komitesi üyesi Raja Mahendra Pratap, Chempakaraman Pillai, Maulana Barakatullah Bhopali ve daha sonra önemli Hint alim olan Mevlana Obeidullah Sindhi gibi öne çıkan Hintlerin de görev alacağı yeni bir sefer tertiplemek için ikna etmeyi başarmıştı. Ekip kurulurken Berlin’den Otto von Hentig,[14] Günther Voigt, Kurt Wagner, Dr. Karl Becker ve Walter Röhr Almanya’yı temsil etmek üzere seçilmişlerdi.

Misyon personeli Osmanlı Devleti topraklarından geçerken Enver Paşa Kazım [Orbay] Bey’i[15] bu ikinci misyonun Osmanlı temsilcisi olarak görevlendirdi. Küçük olduğu için daha hızlı ve gizli ilerleyen bu grup Tahran’a kadar sorunsuz gitmeyi başardı. Misyon İran’da iken, bir önceki misyon üyeleri olan Niedermayer ve ekibi ile birkaç Avusturyalı savaş esiri de bu yolculuğa katıldı.[16] Zorlu yürüyüşlerden sonra misyon üyeleri ekim ayında, yani Berlin’den hareketinden yedi ay sonra Afgan topraklarına ulaştı ve 25 Ekim 1915’te Afgan Emiri’yle görüşebildi.[17] Müzakerelerden sonra Emir Habibullah ancak büyük bir Osmanlı-Alman askerî kuvvetinin yanı sıra yüksek miktarda silah ve altının Afganistan’a ulaşması şartıyla tarafsızlığını bozabileceğini belirtti. Görüşmeler, tarafların kabul ettiği bir “taslak antlaşma” ile sonuçlandı ve böylelikle Afganistan belirli şartların yerine getirilmesinden sonra savaşa girebileceğinin sinyalini vermiş oldu. Lakin yapılan bu yazılı antlaşma bir nevi ölü doğmuştu, çünkü şartların yerine getirilmesi yakın zamanda imkansız görünmekteydi. Bu nedenle ikinci Afganistan misyonu da -Afgan Emiri ile olumlu bir müzakere yapmasına rağmen- amaçladığı geniş stratejik hedeflere ulaşamadı.

İkinci misyonun başarısız olmasının birçok sebebi vardır; fakat esas faktörler siyasi, ekonomik, askerî ve dinî başlıklar altında toplanabilir. Dinî sebeplerin dayanak noktası Alman-Osmanlı cihat politikasındaki tutarsızlıktı. Büyük Harp’te Panislamizm’in kullanılması, Emir tarafından ihtilaflı algılanarak bu ortak eylemin tutarlı bir dinî ve ideolojik arka planı olmadığını düşünmesine yol açtı. Osmanlı Devleti’nin Hıristiyan Alman ve Avusturyalılarla ittifak kurması ve Orta Doğu’da Arap isyanlarının patlak vermesi gibi meseleler misyonun dinî altyapısını zayıflatmıştı. Buna ek olarak, Emir, Osmanlı’nın verdiği cihat fetvasının Afgan ulemasınca da ilan edilmediği ve sonrasında da Afgan hükümdarı tarafından onaylanmadığı sürece geçersiz olduğunu duyurmuştu. Bu sebeple Afgan kabilelerin çoğu savaş boyunca çoğunlukla pasif kaldı ve Hindistan’a yönelik büyük çapta bir akın gerçekleşmedi.

Misyonun başarısını engelleyen önemli faktörlerden biri de İngiliz karşıtı casusluk faaliyetleriydi. İngiltere İttifak Devletleri’nin misyonuna kendileri ayrı bir misyon ile karşılık vermemesine rağmen Afgan başkentindeki gelişmeleri dikkatlice takip etmekte olması İngiliz Hükümeti’nin Asya’da tetikte olmasını sağladı. Örneğin Kabil’deki İngiliz diplomatik personelinin savaşla ilgili fikirlerini almak üzere düzenli olarak Emir’le görüşmesi ve ona İngiltere’yle olan siyasi ve ticari anlaşmalarını hatırlatması önemli bir etkendi. Bazı kaynaklar, haberci ya da posta erlerinin misyon personeli açısından güvenilir olmadıklarını, gizli mesajları İtilaf Devletleri’ne açıkladıklarını ve İngilizlerin, Alman katılımcılarının yazışma şifrelerini çözerek telgraf hattına sızıp Emir’i devirmeyi planladıklarını belirten bir karşı propaganda mektubu dahi düzenlediklerini ve böylece Habibullah’ın misyon görevlilerine ilişkin algısını bozabildiğini iddia eder.[18] Bu tarz bir istihbarat savaşı misyon personelini oldukça zor duruma soktuğundan Emir onlarla görüşmeyi bir daha talep etmedi.

Afgan tarafsızlığını ve misyonun başarısızlığını etkileyen bir başka unsur da Afgan dahili zayıflığı ve Afganistan’ın Rusya ile Hindistan arasındaki tehlike arz eden jeostratejik pozisyonuydu. Emir, muhtemelen Büyük Harp’e katılmanın Afganistan’ı iki cepheli bir savaşla karşı karşıya bırakacağı ve ülkenin Rus veya İngiliz birlikleri tarafından istila edileceği yönünde tahmin yürütmüştü. Dahası, Afgan ekonomisi ve üretim kapasitesi de hassas durumdaydı, modernize edilmiş silah ve cephane fabrikaları olmadığından Afgan ordusu İngiliz ve Rus birliklerine karşı koymak için yeterince hazır değildi. Bu nedenle Habibullah tarafsız kalmanın daha kârlı olabileceği kanısındaydı. Kısa vadede misyon personeli bu soruna çözüm bulamadığından Emir herhangi bir askerî harekata yanaşmadı.

Savaşa ilişkin harici unsurlar Afganistan misyonu başarısı üzerinde derin etki yaratmıştı. 1916 yılında Ruslar, Osmanlı Devleti’nin Doğu Anadolu’daki üssü olan Erzurum’u ele geçirmiş, Osmanlı Üçüncü Ordusu’nu tamamen bozguna uğratmış, dolayısıyla Afganistan veya İran’a takviye birlik gitmesini imkansız hale getirmişti. Mezopotamya ile İran’daki savaşların sonucunun belirsizliği ve Almanya’nın halen Batı Cephesi’nde üstünlük gösterememesi Emir’in tarafsızlığını korumasına neden oldu. Bu tür harici askerî gelişmeler ve bir anda patlak veren Arabistan’daki Arap isyanı İttifak Devletleri’nin İran ve Afganistan’a yönelimlerini engelledi ve Afganların savaş sonu olası bir Almanya-Avusturya-Osmanlı zaferi umutları parçalandı.

Misyon hedeflenen ana stratejik amaçlarını yerine getiremese de faaliyetleriyle Rusya ve İngiltere’yi rahatsız etmeyi başardı, mücerret bir ülkeye muhalif cihat propagandası taşıdı ve Hint devrimcilerin Afganistan’da örgütlenip Geçici Hindistan Hükümeti adlı siyasi bir yapı kurmasını sağladı. Afgan ordusunun modernleştirilmesinden sorumlu olarak yıllar önce Kabil’e gönderilen Osmanlı subayı Hayri Bey ve misyonun Osmanlı temsilcisi Kazım Bey Afgan kabile liderleri ile görüşerek Afgan-Hint sınırındaki İngiliz birliklerine akınlarda bulundu. Lakin bu akınlar sınırlı olduğundan bölgenin stratejik düzeninde bir değişime sebep olmadı.

Afganistan’da Emir’i ikna etmeyi başaramayan misyon personeli, Rus hakimiyetindeki Türkistan’da da şansını denedi. Özellikle Kazım Bey ve Kurt Wagner’in girişimleri sayesinde Semerkant, Buhara ve Taşkent’te bölgesel müttefikler edinmek amacıyla Rus karşıtı Türki topluluklar arasında bağlantılar tesis edildi. Bu görüşmeler Türkmen, Kazak ve Kırgız halkları üzerinde etki ettiğinden 1916 yılında Türkistan’da başlayan orantısız savaş 1917 Rus Devrimi’ne kadar devam etmiştir.

Sonuç

Misyonlar esas amaçlarını gerçekleştiremese de, Afgan tarafsızlığını kırma ve Afgan hükümetini İngiltere hakimiyetindeki Hindistan’a saldırmaya ikna etme konularında neredeyse başarılı oldu. Bu misyonlardan özellikle ikincisi önemlidir; çünkü personelin edindiği taslak antlaşma sayesinde Afganistan diplomatik yalnızlığını kırmış, yıllar sonra çıkacak olan İngiliz-Afgan Savaşı’nın nedenlerini hazırlayacak kendi kaderini belirleme ve bağımsızlık mücadelesi tohumları ekmiştir. Misyonlar aynı zamanda gizli operasyonların içindeki potansiyele ve bu misyonların kırılgan coğrafyaları etkileme kapasitesine işaret etmektedir. Afgan misyonları para ve silahın sınırlı olmasına, lojistik ve hükümetlerle iletişim kurma olanakları olmamasına rağmen, Afganistan’daki faaliyetleriyle Hindistan’daki İngiliz siyasi birimlerini korkutmuş ve İngilizleri karşı hamleler yapmaya zorlamıştır.

Son olarak bu misyonlar, insanoğlunun düşmanına zarar verebilmek için en olağanüstü şeyleri deneme cesaretini yansıtması bakımından da takdiri hak etmektedir. İttifak Devletleri’nin Mısır Misyonu, Hicaz Misyonu veya İran Misyonu gibi operasyonların Osmanlı İmparatorluğu’nun stratejik merkezlerine yakın olması başarı şanslarını yükseltirken, savaş şartları altında Afganistan’a ulaşmayı başarmak bile başlı başına olağanüstü bir faaliyettir. Hasmane bir çevrede, taşınan değerli ekipmanla ücra bir bölgeye ulaşan; İngiliz ve Rus müfrezelerini atlatan; kum fırtınaları, sert rüzgarlar gibi doğal afetlere ve hastalıklarla karşı mücadele eden; açlık ve susuzluğun sınırlarını zorlayan Osmanlı-Alman Afganistan misyonları I. Dünya Savaşı ve gizli tahribat operasyonları tarihinde eşsiz bir vakayı temsil etmekte ve bu devletlerin operasyon yeteneklerini gözler önüne sermektedir.

 

 

[1]   “Misyon” kelimesi özel olarak görevlendirilmiş kişilerin kırılgan düşman topraklarındaki tahribat faaliyetleri ve görevlerine karşılık gelmektedir.

[2]   Savaş boyunca, Afganistan’ı hedef alan iki Osmanlı-Alman misyonu vardı. Ekim 1914’te gönderilen ilk ekip İran’ı geçmeyi başaramadığı için Afganistan’a ulaşamadı. Mart 1915’te oluşturulan ikinci misyon ise Ekim 1915’te Afganistan’a ulaşmayı başardı ve 1916 yılının ortalarına kadar o bölgede faaliyet gösterdi.

[3]   “Başkaldırı” anlamına gelen Ghadar, San Francisco’daki Standford Üniversitesi’nde bir Hindu akademisyen olan Har Dayal tarafından Hint yanlısı “The Hindi Association of the Pacific Coast” ağının ana propaganda aracı olarak hizmet vermesi için kurulmuş İngiliz karşıtı bir gazeteydi.

[4]   Bu konuşmanın kesin tarihi belli değildir. Rauf Bey hatıralarında net bir tarih vermiyor.

[5]   Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni: Siyasi Hatıralarım 1 (İstanbul: Emre Yayınları, 1993): 18.

[6]   A.g.e. 18.

[7]   Ludwig Adamec, Afghanistan: A Diplomatic History (Los Angeles: University of California Press, 1967): 83.

[8]   İlginç bir şekilde, katılımcıların tam bir listesi mevcut değildir. Eksiksize yakın bir liste ATASE Arşivleri’nde bulunabilir. Klasör: 3610, Dosya: 30, İndeks: 1/1.

[9]   Wassmuss bir Alman ajanı ve Buşehr (İran) eski konsolosuydu. İlk misyonun başarısız olmasından sonra, İranlıları İngilizlere karşı bir gerilla savaşına teşvik etme amacı izleyerek ve İran’ın güneyinde kabile ayaklanmaları organize etti.

[10]  Oskar von Niedermayer (1885-1948), Asya’yla ilgili meseleler hakkında oldukça bilgi sahibi olan bir Alman subayıydı. Harita mütalaası yapmak ve Orta Asya’nın dilleri, kültürleri ve coğrafyası hakkında rapor vermek ile görevlendirilen Niedermayer, İran, Hindistan ve Afganistan seferleri konusunda oldukça geniş deneyime sahipti.

[11]  Bu isim daha önce bahsedilen ATASE belgelerinde geçmiyor.

[12]   Misyon Eylül 1915’te resmen feshedildi.

[13]  Sean McMeekin, The Berlin Baghdad Express: The Ottoman Empire and Germany’s Bid for World Power 1898-1918 (London: Allan Lane, 2010): 209- 233.

[14]  Otto von Hentig (1886-1984), Asya ve Orta Doğu ülkerleri üzerine deneyimli bir Alman subayıydı. Pekin, İstanbul ve Tahran’da diplomatik görevlerde çalıştığından bu devletlerde önemli bağlantıları vardı bu nedenle Afgan seferine diplomatik liderlik yapmakla görevlendirilmişti.

[15]  Kazım [Orbay] Bey (1887-1964) Osmanlı Harbiye Nazırlığı’nda Enver Paşa’nın başyaveri olarak çalışan bir Osmanlı subayıydı (o dönemde yüzbaşı).

[16]  İsimlerini toplayabildiğim katılımcılar şöyle: Berlin’den: Otto van Hentig, Mahendra Pratap, Maulana Barakatullah, Chempakaraman Pillai, Walter Röhr, Karl Becker, Mirmast, Itbargul, Mohabad Khan, Seyed Ahmed, Abdur Rahman Khan, Abdul Subhan Khan. İstanbul’dan: Kazım Bey. İran’dan: Oskar von Niedermayer, Kurt Wagner, Günther Voigt, Hans Jakob, Fritz Niedermayer, Wilhelm Paschen, Çavuş Beierl, Josef Janosch, Emil Rybitschka. Hindistan’dan: Obeidullah Sindhi.

[17]  Seferin günlük programı şu şekildeydi: 14 Nisan Berlin, 11 Mayıs İstanbul, 20 Mayıs Halep, 31 Mayıs Bağdat, 13 Haziran Kirmanşah, 21 Haziran Tahran, 29 Haziran İsfahan, 4 Temmuz Majin, 23 Temmuz Tebbes, 4 Ağustos Boshruyeh, 18 Ağustos Birjand, 22 Ağustos İran-Afgan sınırı, 25 Ağustos Herat, 1 Ekim Kabil.

[18] N. D. Ahmad, The Survival of Afghanistan: A Diplomatic History with an Analytic and Reflective Approach (Lahore: Institute of Islamic Culture, 1990): 136.