Savaş-kurbanı-Türkler--Mount-Hope-Mezarlığı

SAVAŞ KURBANI TÜRKLER: MOUNT HOPE MEZARLIĞI

Kanada’nın Ontario eyaletindeki Brantford kentinde bulunan Mount Hope Mezarlığı, buraya Büyük Harp’ten önce gelen ve savaşın başlamasıyla kendilerini savaş esiri olarak bulan iki yüzden fazla Türk’ten on altısının ebedi istirahatgahı. Türkiye’nin Ottawa Büyükelçiliği, Toronto Başkonsolosluğu ve Kanada’daki Türklerin girişimleri sonucu mezarların bulunduğu bölüme orada yatan kişilerin isimlerinin yazıldığı ay yıldızlı bir mezar taşı konuldu. Türkiye Toronto Başkonsolosu Ali Rıza Güney, Brantford Belediye Başkanı Chris Friel, Kanada Türk Dernekleri Federasyonu Başkanı Mehmet Bor ile Türk ve Kanadalı vatandaşların katıldığı törende, Kur’an-ı Kerim okundu ve gıyabî cenaze namazı kılındı. Brantford Belediyesi ile birlikte yürütülen çalışmaların ikinci ayağında ise mezarların bulunduğu kısmın etrafının çevrilmesi ve olayı anlatan ayrı mezar taşlarının yapılması planlanıyor. Peki olay tam olarak neydi?

Anadolu’dan Kanada’ya çalışmak için geldiler

Kanada’nın bilinen ilk Müslüman ve Türk mezarlığının ortaya çıkması için uzun süredir çalışmalar yürüten Brantford’lu tarihçi William Darfler, Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada “İstanbul’daki Brantford’lu bir işadamı 1895 yılında tüm Avrupa’ya kendi şirketinin sabanlarını pazarlamaktaydı. İstanbul’da ülkeyi terk etmek isteyen bir grup Ermeni ile karşılaşan işadamı, bu kişileri Kanada’ya çalışmaya çağırır. 1911 yılına gelindiğinde 300-400 Ermeni Brantford’a yerleşerek muhtelif fabrikalarda çalışmaya başlar. Sonrasında bu sayıya yaklaşık yüz kadar Türk işçi de eklenir. 1911 nüfus sayımında ve zamanın gazetelerinde Türk olarak kayda geçen bu işçilerin Ermeni ve Hıristiyan olmadıkları kesindi. Ailelerini uzun süre yanlarına alamayan bu işçiler, pansiyonlarda kalıyor, en kirli işlerde çalıştırılıyor ve kazandıkları her kuruşu ülkelerine, Türkiye’ye yolluyorlardı” dedi.

Savaşın başlamasıyla şartlar değişti

“Brantford, 1911’de Kanada’nın tüm şehirlerine göre en fazla oranda yabancı nüfus barındıran şehirdi. Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle iptal edilen iş sözleşmeleri, şehri büyük bir mali krize sürükledi. Dökümhanelerde çalışan işçiler, işlerinden oldular ve çoğu açlıkla yüz yüze geldi.

Birinci Dünya Savaşı’nda, Kasım 1914’te Brantford polisi 100 Türk’ü yakalayarak tutukladı. Ertesi gün milis kuvvetleri 100 Türk’ü cephaneliğe sürdü. Orada iki gün kalan Türkler tren istasyonuna, oradan Kingston’daki Henri Kalesi’ne, daha sonra da Kapuskasing kasabasına sürüldüler. Türkler, çoğunluğu Ukraynalılardan oluşan diğer esirlerle tutsak kalacakları kampın inşaatında çalıştırıldı. Savaş süresince değişik siparişler alan fabrikaların ticareti artmaya başlamış, Türklerden bazıları bu fabrikalarda çalışmak şartıyla tahliye edilmişti. Ne var ki, esir kampları Brantford’daki Müslüman nüfusun sonu oldu. Üzerinden yaklaşık yüz yıl kadar geçen olaylar Brantford’ın tarihî hafızasından silinip gitti. Şimdilerde, Kanada tarihindeki bu sıra dışı olaya tanıklık eden birkaç gazete haberinden başka bir şey bulunmuyor. Hikayenin başka hangi delillerine ulaşabileceğimizi bilemiyoruz. 1950’lerde Kanada hükümeti, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarındaki esir kamplarına ait tüm federal kayıtları imha etti.”

Ulusal güvenlik tehdidi olarak görüldüler

Darfler’ın dikkat çektiği gibi, Kapuskasing de dahil olmak üzere esir kamplarına ilişkin kayıtlar yok edilmiş olduğu için buradaki Türklerin akıbetine ilişkin çok fazla bilgi bulunmuyor. Kesin olarak bildiğimiz şey, Kanada’nın Birinci Dünya Savaşı devam ederken İngiltere’nin savaş açtığı ülkelerin vatandaşlarından kendi topraklarında bulunanlara önce yerel güvenlik kurumlarına kayıt yaptırma ve her gün imza atma zorunluluğu getirdiği, sonra da bu kişileri “enemy aliens” yani “düşman yabancılar” olarak değerlendirip güvenliği tehdit ettikleri gerekçesiyle esir kamplarına ve çalışma kamplarına gönderdikleri.

Doç. Dr. Işıl Acehan gündeme taşımıştı

Geçtiğimiz senenin mart ayında İpek Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Doç. Dr. Işıl Acehan da bu konuyu gündeme taşımış ve hâlâ çoğunlukla karanlıkta kalan olayı çalışmalarıyla biraz olsun aydınlatabilmişti. Acehan, zorlu kış şartlarında kendilerine sadece ekmek ve suyun verileceği Kapuskasing esir kampına yürüyerek gitmeye zorlanan Türklerden bazılarının Kanada vatandaşlığına dahi geçmiş olduklarını, kampta kendilerine mektup yazma izni verilmediği için aileleriyle haberleşme fırsatlarının olmadığını ve dolayısıyla günümüze kalabilecek bir yazılı belge ortaya çıkamadığını ifade etmişti. Acehan aynı zamanda bu Türklerin çoğunun Harputlu olduğunu, kendilerine Doğu Anadolu’da Protestan Okulu’nda eğitim görmüş İngilizce bilen Ermenilerin yardımcı olduğunu da ortaya çıkarmıştı. Acehan’ın çalışmalarından ayrıca Osmanlı Devleti’nin durumdan haberdar olduktan sonra vatandaşlarının iadesini talep ettiğini; fakat kendilerine bir yanıt verilmediğini öğreniyoruz. Ortaya çıkan bir başka ilginç gerçek de Amerika’daki Türklerin olayı öğrenmeleri üzerine esir Türkleri iki avukat eşliğinde Amerika’ya getirmeye çabalamış olmaları.

Türk değiller

Acehan’ın çalışmalarına Brantford’lu araştırmacı Marsha Skrypuch şu şekilde yanıt vermişti: “135 erkek Osmanlı İmparatorluğu vatandaşıydı ancak bunlar etnik kökenleri açısından Türk değildi. Kanada’ya Osmanlı İmparatorluğu’ndan gelenlerin nerdeyse hepsi zulüm görmüş azınlıklardı. Grubun çoğunluğunu oluşturan Kürt Alevilerin yanında bazı Süryaniler ve birkaç Ermeni vardı. Şehirlerden toplanan esirler zaten açlıkla yüz yüze kalmışlardı. Memleketlerinde yaşamaya devam ettikleri taktirde yalnızca savaştan dolayı değil aynı zamanda Türk olmayan azınlıkları ortadan kaldıran Genç Türklerin ellerinde öleceklerdi.” Skrypuch, Kanada’daki esir kamplarında Türk varlığına işaret eden hiçbir belge bulunmadığını iddia etmişti.

Skrypuch olayı inkar etmeyi tercih etse de törene katılan Brantford Belediye Başkanı, uluslararası politikalardan kaynaklanan sıkıntılara rağmen projenin ilk aşamasını gerçekleştirmeyi başardıklarını söyledi ve ekledi: “Burada yatan insanlar, bundan 102 yıl önce bizim toplumumuzun bir parçasıydı ve iyi birer vatandaştı. Yaşanan acıların bugün biraz olsun dinmiş olduğunu umuyorum.”