amele taburu

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE KADINLAR

Serpil Atamaz

Savaş denilince akla genellikle erkekler geliyor. Savaş kararını veren, savaş stratejilerini oluşturan ve cephede savaşan çoğunlukla erkekler olduğu için bu doğal görünebilir. Oysa farklı şekillerde de olsa kadınlar da yüzyıllardır savaşlarda yer alıyor ve savaşlardan en az erkekler kadar etkileniyor. Özellikle 20. yüzyılın başında yaşanan Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı gibi halkın her kesimini etkileyen ve asker-sivil gözetmeden herkesin katılımını gerektiren topyekün savaşlarda kadınlar daha da ön plana çıkıyor. Buna rağmen konuya dair Osmanlı ekseninde yapılan çalışmalarda kadınların savaşa nasıl etki ettikleri, savaştan nasıl etkilendikleri ve savaşa nasıl baktıkları ya hiç konu edilmiyor ya da nadiren ve yüzeysel olarak ele alınıyor. İşte bu nedenle bu makalede I. Dünya Savaşı kadınların gözünden ele alınacak, Osmanlı kadınının savaşta oynadığı önemli rolden ve bu savaşın kadınlar için yarattığı sorun ile fırsatlardan bahsedilecektir.

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı kadını

Osmanlı kadınının I. Dünya Savaşı’nda üstlendiği görevlerden ilki hemşirelikti. Kerime Salahor, Safiye Hüseyin Elbi, Münire İsmail gibi pek çok kadın Balkan Savaşları sırasında, Hilal-i Ahmer’in Besim Ömer Paşa önderliğinde açtığı eğitim programını tamamlayarak hastanelerde ve cephe gerisinde hemşire ve hastabakıcı olarak çalışmaya başlamıştı. Bu savaşlar sırasında sağlık personelinin yetersizliği yüzünden sürekli problemlerle karşılaşan ve yeni bir savaş ihtimali karşısında hazırlanma ihtiyacı hisseden Hilal-i Ahmer, 1913 yılında daha fazla hemşire yetiştirmek için çabalarını yoğunlaştırdı. Anatomi, ameliyat, hasta bakımı ve hijyen konusunda yeni eğitim programları açmanın yanı sıra kadınların bu mesleğe ilgisini arttırmak için Darülfünun’da seminerler düzenledi. Bu seminerlerde, savaş bütün şiddetiyle devam ederken ve erkekler silahaltına alınmışken yaralılar ve hastalarla ilgilenme görevinin kadınlara düştüğü vurgulanıyordu. Aynı zamanda şefkatli ve yumuşak doğalarından ve hem zorluklara hem de uykusuzluğa dayanma güçlerinden dolayı bu görevin zaten erkeklerden ziyade kadınlar için uygun olduğu belirtiliyordu.

Eğitim ve seminerleri başarıyla bitirerek sertifikalarını alan kadınlar hükümet, cemiyetler ve özel şahıslar tarafından yaptırılan veya okul, cami, çiftlik hatta hapishaneden bozma hastanelerde çalıştı. Servet Şakir, Halet Şakir, Halime Halim, Hadice İbrahim, Hatice Agah, Remize Cemal, Sadiye Halil, Leyla Yusuf Razi, Macide Besim, Mebruke Memduh, Naile Hamdi bu kadınlardan bazılarıydı. Hilal-i Ahmer takvimine göre 1915 yılında çeşitli hastanelere görevli gönderilen hemşire sayısı 284 idi. Fakat bu sayı sadece bir yılı kapsıyor ve gönüllüleri içermiyordu. Cephe gerisinde görev alan hemşireler binlerce yaralı ve hastayı tedavi ederek, yeni hastaneler kurulmasına ve yeni hemşireler yetiştirilmesine yardım ederek ve askerlere moral vererek hayati bir ihtiyacı karşıladı. Büyük fedakarlıklarla, ağır şartlarda, saatlerce uyumadan çalışan bu kadınların bazıları salgın hastalıklara da maruz kaldı. Hizmetlerinden dolayı dönemin entelektüelleri ve politikacıları tarafından övgüyle bahsedilen, törenlerle kendilerine devlet adamları tarafından madalya verilen hemşirelerin fotoğrafları sık sık gazetelerde yer almakla kalmayıp posta pulu ve kartpostal olarak da basıldı.

Kadınlar I. Dünya Savaşı’na kendileri için kurulan amele taburlarında işçi olarak da katıldılar. Bu taburlar 1917 yılında Enver Paşa’nın isteğiyle, ordu çatısı altında hem savaşın yarattığı işgücü açığını kapatmak hem de geçim derdi içindeki kadınlara namuslu yollardan para kazanma imkânı vermek için kurulmuştu. İstanbul, Çukurova, Suriye gibi farklı bölgelerde oluşturulan bu amele taburlarında görev alan kadınların çoğu tarım işçisi olarak tarlada ürün toplarken, bazıları da çukur kazma ve yol yapımı gibi daha ağır işlerde çalıştı. Bunların dışında marangozluk, aşçılık, terzilik, muhasebecilik, katiplik, depo müdürlüğü gibi işler yapan kadınlar da vardı. 1918 sonbaharına kadar faaliyetleri devam eden Kadın Amele Taburları resmî olarak 1919 yılının ocak ayında feshedildi.

Kadınların I. Dünya Savaşı’na katılımı sadece hemşirelik ve amele taburlarındaki hizmetlerle sınırlı değildi. Binlerce kadın, çoğu dul ve kimsesiz kadınlardan ve yetim çocuklardan oluşan açlara, hastalara ve evsizlere yiyecek ve barınacak yer sağlayarak; piyes, konferans, konser, sergi, takvim satışı gibi aktivitelerle para yardımı toplayarak ve orduya para, giysi ve mücevher bağışında bulunarak da mücadeleye destek verdi. Bu faaliyetlerden bazıları bireyselken bazıları özellikle savaşın doğurduğu ihtiyaçları gidermek amacıyla kurulan kadın dernekleri tarafından yapıldı. Bu derneklerden en önemlileri Asker Ailelerine Yardımcı Hanımlar Cemiyeti (1914) ve Şehit Ailelerine Yardım Birliği (1915) idi. Birincisi yirmi binden fazla aileye düzenli olarak temel gıda (yağ, pirinç, fasulye, tuz vs.) yardımı yaparken ikincisi şehitlerin eşlerine aylık para yardımı yapıp yetim çocukları okula gönderdi. Derneklerin kurucuları ve üyeleri genellikle üst ve orta sınıfa mensup kadınlardı.

Vatan savunmasına katkıda bulunmak için savaşın başlamasıyla misyonlarını değiştiren, kadınlar tarafından kurulan ve idare edilen kurumlar da vardı. Bunlardan en önemlisi Biçki Yurdu idi. Aslen 1913 yılında Behire Hakkı Hanım tarafından kadınlara iğne işi öğreterek hem onların ekonomik özgürlüklerini kazanmasına yardımcı olmak hem de ülke ekonomisine katkıda bulunmak amacıyla kurulan Biçki Yurdu Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesiyle birlikte orduya üniforma, çamaşır, siperlik ve kum torbası üretmeye başladı. 1917 yılında 366 kadının kayıtlı olduğu kurumun dışında ülkenin farklı köşelerinde askerlerin ihtiyaçlarını karşılamak için çalışan yüzlerce tekstil atölyesi ve terzihane de vardı.

Savaşın kadınlar üzerindeki etkisi

İster kırsal kesimde ister şehirde yaşasınlar kadınlar I. Dünya Savaşı’nın getirdiği ölüm, yıkım, salgın hastalık, açlık ve fakirlikten fazlasıyla nasibini aldı. Sağlıklı ve yetişkin erkekler cephede olduğundan; çocukları, hasta ve yaşlı akrabalarıyla geride kalan kadınlar kolay hedef haline geldiğinden tecavüze ve pek çok saldırıya maruz kaldı. Bunun dışında kocaları, babaları, kardeşleri cepheye giden, yaralanan veya ölen yüz binlerce kadın tek veya temel gelir kaynaklarını kaybettiklerinden yeni bir geçim yolu aramaya başladı. Sadece kendilerinin değil, çoğu zaman çocuklarının ve akrabalarının da geçimini sağlamak durumunda kalan bazı kadınlar babalarının veya kocalarının işini devralıp esnaf ve zanaatkarlık yapmaya başlarken bazıları da fabrikalara işçi olarak girdi. Bu tür imkanlara sahip olamayan, devletten maaş ve akrabalarından nafaka alamayan veya aldığı aylık geçinmesine yetmeyen pek çok kadınsa para kazanmak için çarşıda, pazarda bir şeyler satmak, erkekleri eğlendirmek, hatta fuhuş yapmak zorunda kaldı.

Kadınların içinde bulunduğu sefaletin boyutu o kadar büyüktü ki hükümet 1916 yılında İslam Kadınlarını Çalıştırma Cemiyeti adında bir kurum açarak iş bulmalarında onlara yardımcı olmaya başladı. Kuruluşunun daha ilk birkaç ayında merkez şubesine 14 binden fazla kişinin başvurduğu cemiyet, ihtiyacı olanlara barınacak yer, yiyecek ve kıyafet temininde bulunmanın yanı sıra gazetelere ilan vererek bekar ve dul kadınlara eş bulmaya da çalıştı. Savaşın sebep olduğu enflasyon ve temel ihtiyaç maddelerinin temininde yaşanan sıkıntı sabit gelirli memur ailelerini de etkilediğinden orta sınıfa mensup pek çok kadın aile bütçesine katkıda bulunmak ve erkeklerden boşalan pozisyonları doldurmak için ilk defa çalışma hayatına girdi. Genellikle eğitim, sağlık, ticaret, devlet, hizmet ve üretim sektöründe yer alan bu kadınlar okul müdürü, öğretmen, müfettiş, sekreter, katibe, memur, tezgahtar, muhasebeci vb. mesleklerde çalışmaya başladı.

Kadınların Savaşa Dair Yazdıkları

Kadınlar basında, özellikle de kendi çıkardıkları dergilerde savaşla ilgili pek çok yazı yazdı. Bu yazıların neredeyse hepsinin odak noktası kadınların vatanın kurtuluşunda oynayabileceği ve oynaması gereken roldü. İster Balkan Savaşları’nda alınan mağlubiyetin nedenlerini, ister Osmanlı’nın gücünü yeniden tesis etmesinin yollarını tartışırken olsun, dönemin kadın entelektüelleri ülkeyi yabancı tehditler karşısında güçsüz bırakan problemlerin ancak kadınların eğitilmesiyle ve topluma daha aktif bir şekilde katılmasıyla çözülebileceğini vurguluyordu. İmparatorluğun her şeyden önce zorluklar karşısında yılmayan, eğitimli, bilinçli, çalışkan, vatansever, fedakar insanlara ihtiyacı vardı ve bu insanları yetiştirecek olanlar da kadınlardı. Hilmiye Hilmi şöyle diyordu: “Erkekleri büyütecek onlara ilk kelimeyi telaffuz ettirecek, ilk terbiye-i vataniyeyi verecek kadınlardır. Terbiye-i vataniye diyorum. Çünkü bir çocuk daha pek küçük iken daima ailesini, ocağını sevmeği onu müdafaa etmeği öğrenirse öğretilirse büyüdüğü zaman ayni hisle (…) vatanını milletini büyük bir muhabbet ve aşkla sevecektir.”

Bedia Kamuran ise şunları yazıyordu: “Kadın bir milletin terakkisi ve tedennisini ihzar eden, daha doğrusu sebeb-i felaket ve saadet olan bir mahlûktur. Eğer bir milletin kadınlarının seviye-i irfanı yüksek olursa o millet terakkinin son kademesine vasıl olur. Kadınları cehalet içinde yaşayan bir millet elim bir inkiraza müthiş bir izmihlale mahkumdur.”

Benzer şekilde “Beşiği Sallayan Eller Yükselecek” başlıklı makalesinde İffet Hanım da şu sözleriyle milletin geleceğini doğrudan kadınların eğitimine bağlıyordu. “Tarih bize ispat ediyor ki kadınları yükselen milletler medeniyetin en yüksek mertebesine ulaşmış, kadınları sükut eden milletler ise mahvolmuşlardır….Nasıl Türkiye’nin sefaletinde kadınlarının büyük bir payı varsa yükselmesinde de kadınların büyük bir payı vardır. Bugün Türkiye’yi kurtaracak olanlar kadınlardır.”

Ancak eğitimli kadınların millî bilince sahip olabileceği ve çocuklarını gerçek birer vatansever olarak yetiştirebileceğini söyleyen kadınlar bu bilincin oluşabilmesi için gelişmiş ülkelerdeki hemcinsleri gibi okula, tiyatroya, konferanslara ve müzelere rahatça gidebilmeleri gerektiğini ifade ediyorlardı.

Kadınların yazılarında dikkat çektikleri bir başka nokta da eğitimli kadın sağlık personeline duyulan ihtiyaçtı. Kadınların tıp eğitimi alabilmesinin sadece bir eşitlik meselesi değil, aynı zamanda ülke ve millet için bir varoluş meselesi olduğunu belirten Ulviye Mevlan yeni nesilleri yetiştirmesi gerekirken toprak altında çürüyen binlerce kadın olduğundan şikayet ediyordu: “Biz bu sütunlarda pek çok defalar İslam kadınlarının kadın doktorların yokluğu yüzünden maruz kaldıkları felaketlerden bahsettik. Müslüman kadınlarının zevclerinin cahilane taassubuna, gaddarane hodbinliğine feda edilerek tedavisi pek kolay emraza kurban olup gittikleri her gün görülmektedir… Bütün dünya telakis-i nüfustan feryad eder, vatanlarının tehlikeye düştüğünden tevhis ederken biz burada yüzbinlerce ananın bu gayri tabi zamansız ölümüne lakayt ve bihis seyirci kalabilecek miyiz?”

İslam tarihinde savaşlara katılan pek çok kadına rastlandığı halde, o günkü şartlarda askerlik yapmalarını mümkün görmeyen kadınlar, en azından orduya refakat ederek mücadeleye destek verebileceklerini söylüyordu. Fakat bunun gerçekleşebilmesi için kadınların fiziksel talime ve bu talimi verecek jimnastik kulüplerine ihtiyacı vardı. Osmanlı kadını hareketsizlik nedeniyle sağlık konusunda türlü sıkıntılar yaşarken Batı’daki kadınlar koşmak, at binmek, bisiklet sürmek, tenis oynamak gibi pek çok fiziksel aktivitede bulunduğundan çok daha sağlıklı, dinç ve güçlü oluyordu.

Savaşın ekonomik boyutunu ve bu konuda kadına düşen sorumluluğu gündeme getiren kadınlar da vardı. Örneğin Aziz Haydar kadının çalışma hayatına katılmasıyla nüfusun yarısının tüketici konumundan üretici konumuna geçeceğini, bunun da ülkeyi ekonomik olarak güçlendireceğini söylüyordu. İthal ürünler almak için yabancı mağaza ve şirketlere verilen paraların Osmanlı’ya kurşun ve bomba olarak geri döndüğünü belirten Aziz Haydar kadınların yerli ürünler kullanarak ülke savunmasına yapabilecekleri katkıdan da bahsediyordu.

Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere dönemin kadın yazar ve düşünürleri savaşa dair yazdıkları yazılarda kadınların vatansever nesiller yetiştirmekte, güçlü bir millet inşa etmekte, orduyu güçlendirmekte, nüfusu ve üretimi arttırmakta, millî kaynakları korumakta ve böylece ülkeyi ileriye ve zafere götürmekteki önemli rolünden bahsederek vatanın ve milletin kaderinin kadınların elinde olduğunu defalarca tekrarladı. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu ölüm kalım savaşından ancak kadınların durumunu iyileştirerek sağlam çıkabileceğine inanan kadınlar, bunun da onları yüzyıllardır ezen geleneklerin ortadan kaldırılması ve politikaların değiştirilmesiyle yapılabileceğini savundu.

Sonuç

Taraf olan her ülkede olduğu gibi I. Dünya Savaşı Osmanlı Devleti’nde de ölüme, yıkıma, salgın hastalıklara, açlığa ve sefalete yol açtı. Fakat Trablusgarp ve Balkan Savaşları’ndan büyük yaralar alarak çıkan Osmanlı için bu savaş aynı zamanda bir ölüm kalım mücadelesiydi. Bu mücadeleden başarıyla çıkmak için bütün toplumun seferber edilmesi gerektiğinden sivil halkın çoğunluğunu oluşturan kadınlara da savaşın kazanılmasında önemli görevler düşüyordu. Osmanlı kadınından erkekler gibi cephede savaşması veya hayatını riske atması değil, geleceğin askerleri olacak sağlıklı ve güçlü çocuklar doğurması, onları vatan sevgisiyle yetiştirmesi ve gerektiği zaman da onları gözünü kırpmadan vatan için feda etmeye hazır olması bekleniyordu. Bununla birlikte hasta, yaralı, fakir ve açlarla ilgilenmesi, ordunun ihtiyaçlarını en hızlı şekilde temin etmesi, fabrikalardaki üretimi devam ettirerek ekonomiyi güçlendirmesi ve bunun için de zor koşullar altında durmaksızın ve yorulmaksızın çalışması bekleniyordu.

Devletin ve toplumun kendilerine en çok ihtiyaç duyduğu anda yıllardır devam eden savaşların açtığı yaraları iyileştirmek, orduya gerekli desteği vermek ve ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için seferber olan kadınlar savaş süresince pek çok önemli ve değerli hizmette bulundular. Hastanede, tarlada, fabrikada, atölyede, hatta orduda zor görevler üstlenerek ve hükümetin müdahale etmekte geç veya yetersiz kaldığı yerlerde bizzat devreye girip ihtiyaç sahibi halka ulaşarak hem toplumun takdirini kazandılar hem de şans verilirse neler yapabileceklerini gösterdiler. Bu süreçte geleneksek rollerinin dışına çıkan ve dayanıklılık, çalışkanlık ve kararlılıklarıyla haklarındaki önyargıların kırılmasına yardımcı olan Osmanlı kadını aynı zamanda kadının toplumsal hayatta aktif olarak yer almasının normalleşmesine ve meşrulaşmasına da katkı sağladı.

Sebep olduğu bütün sorunlara, acılara ve zorluklara rağmen I. Dünya Savaşı başka yerlerde olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de kadınların bazı kazanımlar elde etmelerine yardımcı oldu. Savaş boyunca annelerin önemine yapılan atıfların neredeyse askerlere eş değer bir statü kazandırdığı kadınlar, bu söylemden faydalanarak toplum içindeki konumlarını yükseltmek için uğraştılar. Hem kutsanan anne rollerinin hem de yerine getirmeleri beklenen zorlu görevlerin gerektirdiği eğitim ve fiziksel talim imkanlarından yoksun bulunan kadınlar bunların eksikliklerini sık sık gündeme taşıdı. Kadınların savaş şartları nedeniyle daha önce sadece erkeklere ait mekanlarda ve işlerde yer almaya başlamalarıyla birlikte toplumsal cinsiyet rollerinde ve ilişkilerinde de değişiklikler yaşanmaya başladı. Sanıldığı gibi kırılgan, tembel, güçsüz ve beceriksiz olmadıkları görülen, hemşirelik ve öğretmenlik gibi meslekler dışında da kendilerini ispat eden kadınlar ülkenin ve milletin kaderinde daha belirleyici bir rol talep eder hale geldi. Erkeklerin yokluğunda kendi başlarının çaresine bakmak durumunda kalan kadınlar çalışma hayatına katıldıkça hem hareket özgürlükleri hem de ekonomik güçleri arttı. Kamusal alanda gitgide artan görünürlükleri bazı kesimleri rahatsız etse de faaliyetleri vatanı savunmaya yönelik olduğundan hükümet ve pek çok kişi tarafından meşru görüldü. Savaş nedeniyle hayatları, sorumlulukları ve rolleri değişen Osmanlı kadınları bu değişimi yüzyıllardır kendilerini ve dolayısıyla milleti geri bırakan adet ve gelenekleri eleştirerek erkeklerle eşit haklar elde etmek için bir temel olarak kullandı.

 

Kaynakça

Duben, Alan ve Cem Behar. Istanbul Households: Marriage, Family and Fertility, 1880-1940. New York: Cambridge University Press, 2002.

Paşa, Besim Ömer. Hanımefendilere Hilal-i Ahmer-e Dair Konferans. Derleyen İsmail Hacıfettahoğlu. Ankara: Türkiye Kızılay Derneği Yayınları, 2007.

Mutlu, Cengiz. “Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre Amele Taburları (1914-1918).” Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2006.

Thompson, Elizabeth. Colonial Citizens: Republican Rights, Paternal Privilege and Gender in French Syria and Lebanon. New York: Columbia University Press, 2000.

Köroğlu, Erol. Ottoman Propaganda and Turkish Identity: Literature in Turkey During World War I. New York and London: I.B. Tauris, 2007.

Uçan, Lale ve Güldane Çolak. Kadın Öncüler. İstanbul: Heyamola Yayınları, 2008.

Aksakal, Mustafa. Harb-i Umumi Eşiğinde Osmanlı: Osmanlı Devleti Son Savaşa Nasıl Girdi? İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2010.

Sarı, Nil ve Zühal Özaydın. “Dr. Besim Ömer Paşa ve Kadın Hastabakıcı Eğitiminin Nedenleri (I).” Sendrom 4 (4) 1992: 10-19.

Kurnaz, Şefika. II. Meşrutiyet Döneminde Türk Kadını. Ankara: MEB Yayınları, 1996.

Karakışla, Yavuz Selim. “Enver Paşa’nın Kurdurduğu Kadın Birinci İşçi Taburu: Osmanlı Ordusunda Kadın Askerler.” Toplumsal Tarih 11, no. 66 (Haziran 1999): 15-25.

Toprak, Zafer. “The Family, Feminism, and the State.” Premiere Rencontre Internationale sur -l’Empire Ottoman et la Turquie moderne Institut National de Langues et Civilisations Orientales, Maison des Sciences de l’Homme. Derleyen Edhem Eldem. İstanbul, 1990: 441-52.

Özaydın, Zühal: “Start of Nursing In Turkey and Excerpts From Its Development In The Last Thirty Years.” Türkiye Klinikleri Tıp Etiği Hukuku-Tarihi Dergisi 10 (4), 2002: 258-262.

Haydar, Aziz. “Kinimizi Unutmayalım.” Kadınlar Dünyası 142 (2 Mayıs 1914): 4.

Kamuran, Bedia. “Osmanlı Kadınlığının Ulvi Vazifeleri.” Kadınlar Dünyası 133 (1 Mart 1914): 5-6.

Cevdet, Cahide. “Hukuk-u Nisvan.” Kadınlık (Haziran 1914)10: 5-6.

Hilmi, Hilmiye. “Aziz Haydar Hanım Efendi’ye İthaf.” Kadınlar Dünyası 130 (8 Şubat 1914): 5-6.

İffet, “Beşiği Sallayan Eller Yükselecek,” Seyyale 1 (4 Haziran 1914): 10-11.

“Kadınlık.” Kadınlar Dünyası 132: 6.

“Askerlik ve Kadınlar.” Kadınlar Dünyası 148 (21 Haziran 1913): 2

“Türk Kadınına Açık Mektup.” Türk Kadını 13 (28 Kasım 1914): 207.

Mevlan, Ulviye. “Kadın-Tababet.” Kadınlar Dünyası 134 (8 Mart 1914): 2.