OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E TÜRK BOĞAZLARI

Yazar: SADIK ERDAŞ
Danışman: PROF.DR. RİFAT ÖNSOY
Yer Bilgisi: Hacettepe Üniversitesi / Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü
Konu: Tarih; Türk İnkılap Tarihi

Doktora Tezi (2000)

“Türk Boğazlarından, önce ticaret daha sonra da savaş gemilerinin geçme ve geçebilme sorunu olarak tanımlayabileceğimiz Boğazlar Meselesi, bu su yolunun sahip olduğu stratejik değer itibariyle Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden nadir dış politik sorunlardan biridir. Kuzeyden Rusya’nın coğrafyasının zorlamasıyla bu geçiş yolunu kullanmak istemesi, 19. yüzyıldan itibaren sömürge yollarının güvenliği açısından Doğu Akdeniz’deki mevcut statükoyu ve dengeleri korumak isteyen İngiltere’nin buna engel olmak isteyişi, yaklaşık yüzyıllık bir mücadeleye sahne olmuştur. Boğazları elinde bulunduran Osmanlı Devleti bu rekabet ve mücadelenin merkezinde yer almıştır. Mutlak Osmanlı egemenliğinin sürdüğü 1841’e kadar Boğazlar Osmanlı dış politikasının izlediği denge siyasetinin de temelini oluşturmuştur. Bu egemenliğin Boğazların uluslararası bir nitelik kazanmasıyla kaybı Osmanlı dış politikasının hareket alanını daraltmakla beraber bu süreç Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunması ve Avrupa ile entegrasyonuna önemli katkılarda bulunmuştur. Boğazlar Meselesinin tarihinde önemli yer tutan İngiltere ve Rusya’nın 1878 Berlin Kongresi’nden itibaren politikalarını değiştirmeleri sonucu Osmanlı Devleti Almanya’ya yaklaşacak, bu yaklaşımın lokomotifi Anadolu ve Berlin-Bağdat demiryolu projesi kısa süreli de olsa devletler arası rekabeti Boğazlardan demiryoluna çekecektir. Böyle bir ortamda ve Almanya’nın Osmanlı İmparatorluğu’nda artan nüfusu İngiltere ve Rusya’yı yakınlaştırmış ve kendisini 20. yüzyılın başına kadar frenleyen İngiltere’nin onayı ile Rusya Boğazlar Meselesinde hareket kabiliyetini geliştirmiştir. I. Dünya Savaşı, Rusya’nın Boğazlar konusundaki amaçlarına kağıt üzerinde de olsa ulaşmasını sağlamış ise de Boğazların kapatılması ve savunulması bu devletin sonunu hazırlamış oldu. Mücadele döneminde içinde bulunulan yanlışlığın etkisiyle Boğazlara yönelik farklı ve birbiriyle çelişkili taktiksel arayışlar yapılmış ise de Lozan Konferansında Türkiye barışa ulaşmak için kendi görüşünü İngiliz görüşü ile birleştirmiş ve gayri askeriliğini kendisine verilen garantiler karşılığında kabul etmiştir. Ancak 1930’lardan itibaren milletlerarası ilişkilerde ortaya çıkan genel durum ve Boğazlardaki gayri askeri halin ihlali durumunda garantör devletlerden Japonya ve İtalya’nın revizyonist davranışları Türkiye’yi güvenlik endişesine sevk etmiştir. Bu endişe ile Türkiye Boğazlar Meselesi’ni 1933’ten itibaren gündemine almış, ılımlı ve akılcı bir yol izleyerek 1936’da Montreux Konferansı ile Boğazların egemenliğine yeniden sahip olmuştur. II. Dünya Savaşı’nda Boğazların stratejik konumu Türkiye’nin tarafsızlığına savaşan tarafların saygı göstermesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Ancak savaşta dengelerin değiştiği 1944’ten itibaren Sovyetler Birliği Çarlık Rusya’sı ihtiraslarını yeniden canlandırarak Boğazlar sorununu yeniden gündeme getirmiştir. Savaşın sonunda Sovyetlerin Türkiye üzerinde Boğazları gerekçe göstererek yaptığı baskı, Türkiye’nin batı ile bütünleşmesine neden olmuştur.”