ŞEHİTLER, BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN VE MİLLİ MÜCADELE’NİN ASKER VE SİVİL KAYIPLARI

Yazar:DAMLA AYAYDIN
Danışman: PROF. DR. AZMİ SÜSLÜ
Yer Bilgisi: Ankara Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Tarih Anabilim Dalı / Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Bilim Dalı
Konu:Tarih = History

Yüksek Lisans (2017)

“Osmanlı Devleti, üzerinde hâkimiyet sürdüğü toprakların stratejik ve jeopolitik önemi sebebiyle, sömürge yarışına girmiş olan emperyalist devletlerin hedefinde olmuştur. Birinci Dünya Savaşı, büyük güçler arasındaki rekabetin iyice kızışması neticesinde patlak vermiştir. Osmanlı Devleti, hızla bloklaşan devletlerin neredeyse tamamıyla ittifak kurma çabalarında bulunmuşsa da bu çabaları netice vermemiş ve Almanya ile askerî nitelikli gizli bir ittifak antlaşması imzalamıştır. Seferberliğini ilan eden Osmanlı Devleti, aynı zamanda tarafsızlığını da açıklamıştır. Ancak iki Alman savaş gemisinin Çanakkale Boğazı’ndan geçişi ve Alman amirallerinin emrinde olan Osmanlı gemilerinin Karadeniz’de Rus liman kentlerini bombalaması ile Osmanlı Devleti resmen savaşa girmiştir. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda fiilen Kafkas, Çanakkale, Irak- İran, Sina-Suriye-Filistin, Avrupa Cepheleri ve Hicaz-Asir-Yemen Cepheleri’nde savaşmıştır. Barış döneminde 4 ordu müfettişliği, 13 kolordu, ikisi bağımsız 38 piyade tümeni ve 4 süvari tümeninden oluşan Türk ordusu, mevcut birliklerini düzenlemiş, Başkomutanlık Karargâhı kurulmuş ve ordu müfettişlikleri ordu komutanlıklarına çevrilmiştir. Osmanlı Devleti, savaştığı devletlerin mali kaynakları, askerî eğitimleri ve teknik alanlardaki üstünlüklerine rağmen, bu devletlere karşı dört yıl boyunca çok cepheli ve eş zamanlı bir savaş yürütmüş ve ne yazık ki pek çok insanını kaybetmiştir. Osmanlı Devleti’nin girdiği bu savaşın değiştirilemez bir neticesi olsa da, zayiâtının bu denli fazla oluşu üzerinde tartışmak mümkündür. Sarıkamış taarruzu gibi yanlış bir taarruza girişilmesi; Irak bölgesinin savunulması için bölgeye yeterli miktarda asker yığılması gerekliliğinin hesaplanmamış olması; Alman Genelkurmayı’nın isteği üzerine Osmanlı Devleti’nin varlığı için birinci derece önem arz etmeyen Avrupa Cepheleri’ne asker gönderilmesi; Osmanlı tebaasına dâhil olan Arap, Kürt ve Rumların isyanları; bütüne yönelik ve kapsamlı harekât planlarının olmayışı; ordunun, iklim ve arazi koşullarına uygun askerî donanımdan yoksun oluşu; iaşenin yetersizliği ve özellikle bu denli büyük bir dünya savaşında Türk milletinin kaderini belirleyecek derecede önemli kararların alındığı mevkilere yabancıların getirilmesi gibi pek çok sebep, Osmanlı Devleti’nin zayiâtını arttırmıştır. Savaş esnasında dünyayı yeniden taksim etmiş olan emperyalist devletler, milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan Birinci Dünya Savaşı sonunda, hızla işgallere başlamıştır. Türk milleti, paylaşım planlarına direnen tek millet olma cesaretini göstermiş ve Millî Mücadele’ye girişilmiştir. Milletine inanan, onlar henüz farkında değilken bile gerçekleştirecekleri zafer konusunda onlara güvenen Mustafa Kemal Paşa liderliğinde eşsiz bir mücadele verilmiştir. Ordusu terhis edilmiş, silahlarına el konulmuş bir ulus, kadını, erkeği, yaşlısı, genci ile birlikte cesur birer askere dönüşmüştür. Ordu millet söylemi, Millî Mücadele ile anlam bulmuştur. Bir milletten gerçek bir ordu yaratılmış, mevcut ordu ile millî kuvvetlerin bütünleşmesiyle de nihayet millî ordu kurulmuştur. Millî Mücadele, tüm yokluklara ve imkânsızlıklara rağmen, yine Türk milletinin maddi ve manevi desteği ile Doğu, Batı ve Güney cephelerinde başarıyla sürdürülmüştür. Tam bağımsız bir Türk devletinin kurulması yolunda da binlerce Türk evladı kaybedilmiştir. İstanbul Hükûmeti’nin Ankara Hükûmeti’ne karşı takındığı tavır ve yarattığı güçlükler, yaşanılan iç ayaklanmalar, levazım yoksunlukları, düzenli bir ordunun kurulmasında yaşanılan güçlükler ve millî ordunun kuruluşunun gecikmesi gibi sebepler de Türk milletinin zayiâtını arttırmıştır. Ancak her şeye rağmen, verilen mücadele neticesinde Türk milleti muvaffak olmuş ve Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.”